Demem o ki dokunaklı esiyor şimdilerde, hatıralarımızın ölgün rüzgârı…
Madam Marta Koyu'nda yıldızları seyrederek sabahladığımız gecelere ne demeli peki? Birbirimizden güç alarak martıların korkunç çığlıklarıyla inleyen karanlık adaya meydan okumamıza… Peki ya dilek tutup sabahtan akşama kadar, iskelede, kavurucu güneşe aldırmadan seferlerini nadiren Adalar-Kadıköy hattında yaptığını bildiğimiz Barış Manço vapurunu bekleyişimize… Ona rastladığımızdaysa çocuksu bir sevinçle kucaklaşmamıza…
Sahi bulabildin mi hani o barok lavta çalınan perili köşkü? Namıdiğer Operadaki Hayalet'in gizemli kulisini…
Bilmem hatırlar mısın hâlâ, ağaç tepelerinden güç bela toplayıp hasır şapkama tıka basa doldurduğumuz ne var ki ekşiliğinden bir türlü yiyemediğimiz o irili ufaklı sarı, kırmızı erikleri…
Sence de bazı şeyler hatırımızdaki hâliyle kalmalı, değil mi?