Stone Reeves yan komşumdu ve altıncı sınıftan beri ondan nefret ediyordum.
Hem muhteşem hem de karizmatikti. O, kasabanın futbol tanrısıyken ben kasabanın görünmez kızıydım.
Babam, onun babası tarafından kovulduğunda, Stone futbol için 1. Lig'deki bir okula gitti.
Takımı ulusal şampiyonluğu kazandığı gün, annem öldü.
Stone, NFL'de ilk turda seçildi ve ben de hayatımın en kötü kararını verdim.
Şimdi ise Teksas'ta, hayatımın parçalarını toplamaya çalışıyordum.
Fakat Stone buradaydı.
Aslına bakarsak her yerdeydi.
Hayatımın tekrar altüst olmasının bir önemi yoktu.
Beni teselli etmeye çalışan kişinin o olmasının bir önemi yoktu.
Ülkedeki herkesin Stone'un futbolda ne kadar iyi olduğunu konuşmasının bir önemi yoktu.
Çünkü benim için Stone Reeves her zaman düşmanın ta kendisi olmuştu ve öyle olmaya da devam edecekti.