Aşk, içinde eksik barındıracak kadar zenginmiş. Bugün anladım… Aşk, onun gözlerine bakıp ömrünü seyretmekmiş. Aşk, güneşli bir kış sabahında onun gözyaşlarıyla ıslanmakmış… Yüreğinde sevgi ve aşk taşıyan insanlar bir uçurumun kenarında top oynayan iki çocuk gibidirler. Ölümlerine de hayatlarına da o denli yakın. Kâh "yakan top" dediler aşk oyununun adına ve canlarını yaktılar birbirlerinin, kâh aşağı kaçan topa "kim attıysa alsın" dediler, bencili oldular sözde sevgilerinin… Yüreğinde sevgi ve aşk taşıyan insanlar sonsuz umutsuzluğun kurbanı oldular; gelir diye bekledikçe eridiler ve bittiler. Aslında ne kolaydı gözlerinin daldığı yerden birlikte çıkmak, ne kolaydı sözcüklerin sustuğu yerden şefkatli bakışlarla devam etmek. Zor olan ömrüne layık olan ömrü bulmak, zor olan o ömrü birlikte yaşamak. İyisiyle kötüsüyle, karanlığıyla ve aydınlığıyla güller döşenen rüya bahçelerinde, bülbül olmayı başarmak. Pişmanlıklar yaşamamak için şimdi kalkın ve o çok sevdiğiniz yüreğe sarılın. Çünkü mezar taşları sarılmak için çok soğuklar. Çünkü topraklar sevdiklerimizin üzerini örtmek için çok kalınlar. Onu üşütmez ama sizin ciğerinizi yakar. Şimdi kalkın ve çiçeklere aşkınızı fısıldayın, eminim ki bir gün o çiçekler solsa bile kucaklandığı andaki hisler hep taze kalacaktır… Şimdi kalkın ve ona kaleminizin mürekkebi bitene kadar şiirler yazın. Çünkü şiirleri sadece âşıklar yazar. Herkes kendi aşkını anlatsa da acı ortaktır, acı aynıdır, acı mısralarda, kafiyelerde, şairin adında saklıdır… Siz bir kıta yazarsınız, o okuyup kıtalarda dolaşır. Bu yüzdendir dünyalar kadar çok seviyorum, dememiz. Mısralar kıtayı oluşturur, kıtalar da dünyayı… Gel hadi, şiirlerimin arasında dolaşıp dünyayı birlikte keşfedelim sevgilim…