"nasıl da hor gördü bizi ocağına düştüğümüz gurbet yosun tutmayı beceremeyen taşlar basarak bağrıma sabır yüklü süslü kervanlarla geçtim içimdeki çölü ve yorgun sözcüklerin doldurduğu zengin kafiyelerle kır çiçekleriyle değiştim toz duman içindeki gülü sesinden düşen ve yüreğinden dökülenleri topladım suçluyum dilsiz ve anlamsız sözcükler ele verdi beni insan insandan ne anlarsa ben de seni öyle anladım günahlarımız da büyümüştür biz büyüdükçe bilirim sılasız ve gurbetsiz göçebeyim burada yolcu değilim