Ehlince bilindiği üzere Hadis ilminde en çok hadis rivayet eden sahâbîlere müksirûn denilmekte ve onların başında Ebû Hüreyre gelmektedir. O, ayrıca tarihi süreçte birtakım tenkitlere maruz kalmış ve bazı tartışmaların odağında olmuş bir sahâbîdir. Ebû Hüreyre'yle ilgili olarak tartışmaya konu olmuş meselelerden biri, hiç şüphesiz onun fakih olup olmadığı meselesidir. Ebû Hüreyre'nin sünnet anlayışıyla yakından ilişkili olduğunu düşündüğümüz bu meselenin, ilk olarak klasik dönem Hanefî usulcüleri tarafından gündeme getirildiğini söylemek mümkündür. Söz konusu Hanefî usulcüler, Ebû Hüreyre'nin adâletini ve hadisleri hıfzetme hususundaki otoritesini kabul etmekle birlikte onun fakih olmadığını ileri sürmüşlerdir. Mezkûr Hanefî usulcülerin bu iddiasının, son dönemde yapılan bazı çalışmalarda dillendirilen ve Ebû Hüreyre'nin hadislere/sünnete zâhirî yaklaştığını öngören söylemle büyük oranda
benzeşmektedir. Bu kitapta, İsa b. Ebân (v. 221/836) ve onu takip eden klasik dönem Hanefî usulcüler ile çağdaş bazı yazarların sözü edilen iddia ve söylemleri irdelenmiştir. Bu bağlamda öncelikle Ebû Hüreyre'nin hayatı çerçevesinde bir dizi konu işlenmiştir. Daha sonra sünnet anlayışına dair ipuçları vereceği düşüncesiyle tespit edilen
fetvaları ile bazı sahâbîler ve söz konusu Hanefî usulcüler tarafından gerek onun rivayet biçimine gerekse naklettiği rivayetlerin içeriğine dair tenkitleri mümkün mertebe etraflıca ele alınmıştır. Netice itibariyle Ebû Hüreyre'nin en azından fıkhıyla ön plana çıkan İbn Mes ûd ve İbn Abbâs gibi fakih olmadığı, genel anlamda da sünnete zâhirî
(şeklî/lafzî) yaklaşım sergilediği ve Müslüman olduktan sonraki hayatını hadislerin/sünnetin gelecek nesillere intikaline vakfettiği kanaatine varılmıştır.