Edward Said, 1978'de yayınladığı andan itibaren oryantalist çalışmaların zorunlu referansı haline geldiği Oryantalizm kitabıyla oryantalizm kavramını yalnızca akademik bir disiplinin adı olmaktan çıkarıp, siyasi ve ideolojik bir içeriğe sahip kendine özgül güçleri olan bir kavrama dönüştürerek oryantalizm tartışmalarının seyrini önemli ölçüde etkilemiştir. Etkisinin bu denli büyük çaplı olması oryantalizmi ontolojik ve epistemolojik uğraklar arasında kesintisiz bir ilişkiye sokmasından ve bu ilişkiyi bir söylem analizine tabi tutmasından kaynaklanır. Said'e göre bu bir metodoloji (yöntem) sorunudur. Said bir söylem analiziyle ele aldığı ve Giambattista Vico, Friedrich Nietzsche, Antonio Gramsci, Raymond Williams, Michel Foucault, Jacques Derrida gibi metodolojik tercihleriyle sentezleyip kendine özgü gücü olan bir kavramlaştırmaya dönüştürdüğü oryantalizmi, Batı'nın Doğu üzerinde askeri, ideolojik, siyasi, sosyolojik, imgesel ve bilimsel hâkimiyet kurma çalışmalarından ve Marksist ideolojik gelenekle beraber bilgi/iktidar, hegemonya, söylem, metin gibi kavramların arasındaki bağlamsallıktan hareketle eleştirel bir zemine oturtur. Artık ötekine ilişkin temsilin verili olduğu metinler ideolojik, felsefi, tarihsel, sanatsal ya da toplumsal bir bağlamın dışında yalnızca bilginin aktarıldığı ya da taşındığı pasif bir yığın olmaktan çıkar ve iktidarın işleriyle bağlantılı olarak ona eşlik eden aktif bir güce dönüşür.