Birdenbire başını çevirip baktı. Sanki görünmez bir el, başını tutmuş, gözlerini ayırmadan, pür dikkat kendisine bakmakta olan yiğit Artuhi'ye doğru döndürüvermişti. İliklerine kadar, kalbinin en kuytu köşelerine kadar irkilerek sarsıldı. Vurgun yemişçesine hareketsiz ve nefessiz kaldı bir süre. İşte ne olduysa o anda oldu... Demir tozları gibi un ufak olan benliği, bir mıknatıs kutbuna yakalanmış gibi çekilmeye başladı. Direndikçe çekildi; çekildikçe, direndi.
Ve... Yüreğine daha fazla karşı koyamadı. İradesi elden gitti; bütün varlığını büyülü anın akışına bıraktı. Yerde gökte, dört bir yanda; gelmiş geçmiş ne varsa kendine dair siliniverdi göz bebeklerinden... Etrafında ne av şenliğindeki atlar, askerler; ne de hizmetçiler, kadınlar, erkekler kaldı. Sadece ve sadece kendisine bakmakta olan; kim olduğunu bilmediği yiğitler yiğidi, dünya yakışıklısı genç adam kaldı, kaplayıverdi göz ufuklarını.
Aşkın kader burcu, ağlarını alelacele örmeye başladı... "Aman Tanrım!" diye mırıldandı, Efrumiyye, "Mesih hakkı için kim bu yiğitler yiğidi?"
İki Hristiyan gencini en az bir Türk genci kadar Türklük ülküsüne âşık eden, Türklerin Anadolu'yu yurt edinmeleri için son nefeslerine kadar mücadele ettiren başat öge neydi?..
Dânişmend Gazi ile birlikte Türk ordusunun fetihlerinde her ikisi de en ön saflarda, canlarını hiçe sayarak çarpışıyorlar; kâh esir düşüyorlar, kâh yaralanıyorlar ama Anadolu'yu Türk Yurdu yapma ideal ve iradelerinden asla vazgeçmiyorlar, geri dönmüyorlardı. Hatta ve hatta kahraman Efrumiyye, savaş meydanında karşı karşıya geldiği ve Türk düşmanı olan babası Şah Şaddat'ın tam kalbine ilk oku atacak kadar; eski nişanlısı olan Rum İmparatoru'nun yeğeni Nastor'u atından düşürüp sürükleyecek kadar... İşte Türk halkı bu iki kahraman âşığı minnetle anıp günümüze dek aktardı ve elbette öncelikle efsanevî komutan Dânişmend Gazi'yi… O gün bugün hiç unutmadı, dilden dile aktararak ölümsüzleştirdi.
"Melahat Ürkmez, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) 2015 Milletlerarası Tarihi Roman Büyük Ödülü Birincilik Berati sahibidir."