Aşk her zaman birey nezdinde ele alınan bir ütopya ile imgeleniyor. Mert Korkmaz'ın elinizde tuttuğunuz kitabı tam da bu noktayı kaşıyor. Hâkim monolojik kültürel iklim, bireyi biricikleştirmiştir. Bu biricik-özgün bireyin yaşamı ele alışına karşı bir perspektif açarak, yaşamın diyalojik yörüngede işlediğini hatırlatıyor. Her şey "kendiliğinden" oluyormuşçasına diye tanımlanan günümüzde en çok krizi aşk çekiyor.
Aşkın toplumsal reflekslerinden, date uygulamalarının işleyişine, Ortega Y Gasset'in "Sevgi Üstüne"sinden Calvino'nun "Zor Sevdaları"na, "Modernliğin Sıkıntısı"ndan Alain Badiou'nun "Aşka Övgü"süne, edebi simülasyonlardan diyaloglara kadar çok yönlü derin bir düşünce turuna davet ediyor.
Aşkın özü belirsizdir ama ilişkiler?