Eksik Taşlar hesaplaşmaların, çelişkilerin, arayışların ve buluşların, "buluşmaların" romanı. Yiğit Bener, henüz yedi yaşındayken 12 Eylül Askeri Darbesi nedeniyle babasından uzak düşen ve onu hiç tanımadan büyüyen Devrim'in Brüksel'den Cunda'ya uzanan serüvenine ortak ediyor okuru. Avrupa Birliği'nde staj yapmaya giden Devrim, yöneticisi Shari'nin evinde babasının gençlik fotoğrafını görür. Böylece o yıllarda siyasi mülteci olan babasının izini bir dedektif gibi sürmeye koyulur. Yapbozun parçaları tamamlandıkça sadece "baba"nın değil, izleri silinmek istenen bir kuşağın, hatta ülkenin profili ortaya çıkacaktır.
Eksik Taşlar'ın başarı nedenlerinden biri de Yiğit Bener'in Türkiye'yi olduğu kadar Batı'yı da, Batı insanını da tanıması. O "yabancılar"ı okurken yadırgamıyoruz, çeviri kişiler çıkmıyor karşımıza, hep etten kemikten insanlarla karşılaşıyoruz. Eksik Taşlar, yaşama kültürüyle kitaplardan gelen kültürün uyumlu bir bileşimi. Nâzım'ın bir dizesini hatırlıyorum: "İnsan yüreklerine dokundu bu elleri." Yiğit Bener'in elleri de insan yüreklerine dokunuyor, romandan yayılan "insani sıcaklık" Yiğit Bener'in "insan yürekleri"ne dokunmadaki ustalığının sonucu.
Fethi Naci