1992 yılında, Hana daha on iki yaşındayken ablası Atka onu bombardıman altındaki Saraybosna'dan çıkaracak, çok az sayıda kişinin gönderileceği Birleşmiş Milletler otobüsüne bindirir. Yalnızca kısa bir süre ayrı kalacaklarını düşünen iki kardeş birbirine cesur olma sözü vermiştir ancak Bosna Savaşı şiddetlendikçe ve kardeşler hiçbir bağlantı kuramadan aylar geçtikçe bu sözü tutup cesur kalmak çok daha zorlaşır. Hana Hırvatistan'da mülteci olarak güçlüklerle mücadele verirken Atka da Bosna'da kalıp ailesine ve küçük erkek kardeşlerine göz kulak olmaya çalışır. Ölüm ve vahşet Saraybosna'da günlük hayatın bir parçası haline gelmiştir ancak bir süre sonra gazetecilerle birlikte çalışıp çevirmenlik yapma şansı yakalayan Atka'nın yaşadıkları umudun kaybolmadığını ve ailesinin kaderinin her an değişebileceğini gösterir…
"Keder, mutluluk, umut, yeniden doğuş… Öyle çok duygu var ki bu romanda. Elveda Saraybosna bazen zorlu şartların yeni başlangıçlara gebe olduğunu bize çok iyi anlatıyor."
Janine di Giovanni
"Etrafına ilham saçan iki kadın tarafından yazılmış etkileyici bir hayatta kalma hikâyesi."
Independent
"Evlerine sağ salim dönmeyi ümit eden mültecilerin yaşadığı kara günleri anlamak ve ışığın her daim var olduğunu görmek istiyorsanız bu harika romanı okuyun."
Sydney Morning Herald
"Tüm güçlüklere rağmen birbirini sevmekten vazgeçmeyen bu güzel ailenin savaş mücadelesi kalbinizde ve zihninizde yer edecek."
Irish Examiner