Yeryüzünde sırtı yere gelmeyen ve 'sahipkıran' lakabına hakkıyla sahip olan Emir Timur, şanlı ecdadımız Osmanlı ile olan husumeti sebebiyle yerden yere vurulmuş ve Ehl-i Sünnet bir Türk olmasına rağmen şanı unutturulmaya çalışılmıştır.
Emir Timur, sadece kudretiyle değil, ilme, âlimlere, seyyid ve şeriflere, mutasavvıflara olan hürmet ve sevgisiyle de Türk tarihinde farklı bir konuma sahiptir.
Emir Timur'un çevresini saran, kalbini kuşatan kişilerdi bu zatlar ve İslam gönül ve ilim âlemine yön verenlerdi. Emir Timur'u idrak etmek, bu zatlarla olan ilişkilerini bilmeye bağlıdır.
Devletşah demiştir ki: Fazıllar ve tarihçiler ittifak etmişlerdir ki, İslamiyet devrinde, hatta Âdem devrinden bu ana kadar Emir Timur-ı Gurkan gibi sahipkıran ve Süleyman mertebeli bir emir, yoktan varlık alemine ayak basmamıştır. Bütün âlemin ileri gelen ve azametli padişahları onun hükmüne boyun eğmişlerdir. Taç sahibi sultanlar onun kulluk halkasını kulaklarına takmışlardır. Onun devletinin bayrağı güneş gibi doğuda yükselmiş ve ışıkları kısa süre içinde batıya kadar olan memleketleri koruyucu gölgesinin altına almıştır.
İşte bu eser, Emir Timur'un siyasi hayatından ziyade onun İslami veçhesini konu edinmiştir.