Geceyi kafamıza göre geçiriyorduk. Gündüz veya gece vakti kalmadı. Bazen yelek düğmelerimiz dişlerin birbirine değmesi gibi sürterdi, sabit aralıklı bir mesafede yürürdük, tropik hayvanlar gibi ağzımızda ateş… Eski savaşlardaki zırhlı süvariler gibi, ayaklarımızı bastırarak sanki havada yükselir gibi, birbirimizi sürerek bu kısa yolda yukarı doğru köy yoluna ilerledik. Tek tük hendek içine adım atanlar, karanlık çalıların önünde kaybolduktan hemen sonra, yabancılar gibi tarla yolda durup aşağı bakıyorlardı.