Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de neler olacağını görmek için pencereye oturmuştu. Sabahtan öğlene kadar, ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları,
saray görevlileri birer birer geldiler. Hepsi kayanın etrafından dolaşığ saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. "Halkından bu kadar vergi alıyor ama yolları temiz tutamıyor." Daha sonra saraya meyve ve sebze getiren bir köylü çıkageldi. Sırtında taşıdığı küfeyi yere indirerek iki eli ile kayaya sarıldı. Ikına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama Kayayı da yolun kenarına çekmeyi başardı. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, Kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde: "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir." diyordu kral... Köylü, bugün dahi pek çocuğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı:Yeim, yurdum, elim, günüm