Yazar, eserine neden "Budapeşte'ye Mektuplar" adını koyduğu şehirlerinde kendilerine ait bir dünyası ve insanlarınki gibi, kişilikleri olduğunu düşünmesi olarak açıklarken şöyle diyor: "...Budapeşte, Buda ve Peşte olmak üzere Tuna nehri ile ikiye ayrılır. Tuna nehri ortada sessiz, sakin akarken Buda ve Peşte birbirlerine karşı kıyılardan bakarlar. Tıpkı birbirlerine, yaşamlarının karşı kıyısından bakmak zorunda kalan Enis Behiç koryürek ve oğlu Hasan Argon Koryürek gibi... Enis Behiç, kendinden onun için en güzel yıllarını geçirdiği bir yer olduğu gibi, evlat özlemini de ifade eden bir yer olmuş. Enis Behiç'in "korlarla yanan biryürek" olmasını sağlamıştır. Enis Behiç, oğluna yazdığı mektuplarla manevi köprüler kurmaya çalışmıştır. Buda ve Peşte'yi hem ayıran hem de üzerinde inşa edilen sekiz köprü ile onları birleştirip "Budapeşte'" yapan Tuna nehri gibi.. Onun içni Budapeşte, Enis Behiç ve oüğlunun şehridir."