"...Seçilmiş ve sevgili El Mustafa, kendi gününün şafağında, geri dönüp kendisini doğduğu adaya taşıyacak gemiyi Orphalese şehrinde on iki yıl beklemişti.Ve on ikinci yılda; hasat ayı olan Eylül'ün yedinci günü, şehir duvarlarının bittiği tepeye tırmandı ve denize doğru baktı ve işte! Sislerle birlikte yaklaşan gemisini gördü.
İşte o zaman kalbinin kapıları açıldı ve neşesi denizin ötesine kanatlandı. Gözlerini kapattı ve ruhunun sessizliklerinde dua etti.Fakat tepeden aşağı inerken, üzerine bir hüzün çöküverdi ve kalbinde şöyle düşündü birden:Huzur içinde ve acı olmadan nasıl giderim buradan? Yok! Ruhumda hiçbir yara olmadan terk edemem bu şehri. Bu şehrin duvarları içinde geçirdiğim acı günleri uzundu ve uzundu yalnızlığın o geceleri, kim ayrılabilir ki acısından ve yalnızlığından hem de hiç pişmanlık duymadan?
Bu sokaklara ruhumun çokça parçalarını saçtım ve bu tepeler arasında çırılçıplak dolanan özlemimin çocuklarıdır çoğu da. Bütün bunlardan hiçbir sorumluluk ve acı olmadan elimi eteğimi çekemem.
Bugün üzerimden çıkarıp attığım bir giysi değil, kendi ellerimle söküp attığım bir deridir.Ardımda bıraktığım bir düşünce değil açlık ve susuzlukla tatlanmış bir yürektir.Fakat daha fazla vakit kaybedemem..."