Hepimizin bildiği gibi, insanlara duyurmak için nidâ edilir. Sanırım ünlemenin olmadığı ve âdet hâline gelmediği bir toplum da yoktur. Mübarek Kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'in insanlara ve cinlere nidâ edatıyla seslendiği ve onları muhatap aldığı bilinir. Hatta mü'minlere ve kâfirlere ayrı ayrı nidâ edildiği de bilinmektedir. Mü'minlere doğrudan, kâfirlere dolaylı yoldan hitap edilmesi ve nidâ edatının kullanılması ise, ibretâmiz ve hikmet dolu bir yöntemdir.
Ey İnsan!
Sen bir muhatapsın. Âlemlerin Rabbi, Kur'ân-ı Kerîm'de sana "Yâ Eyyühe'n-Nâs!" diye seslendi. Sorumluluğunu idrak ederek yola koyulmuşsan eğer, o zaman da "mü'min" olarak seni muhatap aldı. Vahyi, sana indirdi. Peygamberlerini senden seçti. Seni, "en güzel bir biçimde" yarattı. Dağların yüklenemediği sorumluluğu sana tevdi etti…
Ey İnsan!
Bu olanlar, insan üzerinde kafa yormayı ve ona seslenmeyi zorunlu kılıyor. Bu nedenle, sana çağrıda bulunmaya yöneldim. Sana seslenirken, nidâ edatı ile başladım sözlerime. Çünkü duymanı, görmeni ve idrak etmeni istiyorum. Sakın "Ben duyuyorum, görüyorum, anlıyorum…" diyerek sözlerimi reddetme ve çağrımı da hafife alma!
Ey İnsan!
Gücümün yettiği kadar ve sesimin çıktığı oranda, sana duyurmaya çalışacağım. Dost ve düşmandan haberdar etmeye gayret göstereceğim. Çağı, hâkim zümreyi ve paradigmanın fikir yapısını ortaya koymaya çabalayacağım. Şeytanla Dünya Sisteminin yaptıkları işbirliğinden bahsedeceğim. Aldatıldığın ve ayağının kaydığı noktalara ışık tutmaya odaklanacağım. İblis'ten, var olan tuzaklardan ve şeytanî yapılardan, seni sakındırmaya gayret sarfedeceğim…