Dil, bir milleti oluşturan temel unsurların en başında gelmektedir ve tek başına düşünülemez. Konuşurlarının ait olduğu coğrafya, tarihi yaşanmışlıklar dile şeklini veren unsurlardır. Neticede her dil, ait olduğu toplumu birçok açıdan temsil etmektedir.
Belli bir bölgede yaşayan insanların dili kullanma biçimi; bölge halkının gündelik yaşantısından, hayatı algılayış tarzına ve tarihi macerasına kadar bizlere derin bilgiler verir. Dolayısıyla her köşesi tarihi ve kültürel hazinelerle dolu memleketimizde, akademik düzeyde yapılan ağız çalışmaları; milli kültür değerlerimizin korunması ve yaşatılması noktasında büyük önem taşımaktadır.
Zaman içinde köyden kente göçün artması, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması, okuryazar oranının artması, teknolojinin daha fazla insana ulaşması gibi değişen ve gelişen hayat koşulları sebebiyle kültürel mirasımızın ve kimliğimizin bir parçası olan ağızlarımızın giderek kaybolduğunu söyleyebiliriz. Hatta çalışmamızda bize kaynaklık eden ileri yaşlardaki konuşmacılarımızın, yöreye bir sonraki gidişimizde vefat haberini almış olmamız da bu konudaki çalışmaların önemini ve aciliyetini göstermektedir.
Bizlere geçmiş kuşaklar tarafından bırakılan, hayatı daha anlamlı kılan, övgüyle bahsettiğimiz tarihî ve kültürel mirasımızı bizden sonraki nesillerimize aktarmakla sorumlu olduğumuz unutulmamalıdır. Günümüzde torunların, dedelerinin konuştuğunu anlayamaması; dedelerin konuşmalarını torunlarınınkine yaklaştırmaya çalışması gibi sebepler, söz ettiğimiz aktarıma engel olmaktadır. Bunun önüne geçebilmek adına, akademik düzeydeki ağız araştırmalarının, çalışılmamış bölge kalmayana dek hızlı bir şekilde yürütülmesi görüşündeyiz.