Türkiye'de fabrika yerleşkeleri içinde tasarlanan işçi konutları, fabrika yerleşiminin geneldeki kararlarıyla birlikte, bir 'yeni toplum inşası'nı hedeflemiş görünmekte. Bu yoğunlukta bir kurucu işlevi olan bu yerleşkelerin ve işçi konutlarının, son on beş yıla damgasını vuran özelleştirme süreci içinde, kasıtlı olarak 'değersizleştirilmeye' çalışıldığı gözden kaçmıyor.Sıklıkla toplu ve örgütlü, ama çok seyrek biçimde de farkında olmadan ve 'cehaletten' kaynaklanan biçimlerde gündeme gelen bu değersizleştirme girişiminin, toplumun tarihiyle oynamak, onu silmeye çalışmak anlamına geldiğini de unutmamak gerekir. Her toplumsal tarih silme girişiminin ise boşuna, ya da nafile çaba olduğunu söylememize gerek yok. Çünkü bu mekanların ve içindeki yaşantıların bıraktığı izler, toplumun bedenine kazınmış durumda.