Torununun cıvıldayan sesiyle yüzü aydınlandı, içi ılık ılık oldu.
Farz etmek de neydi? İşte gerçek buydu: Sevimli, dünya tatlısı bir torun, sırtını dayayacağı bir duvar...
Giden gitmişti dönülmez yola ve gelmeyecekti. O, hiçbir zaman yemeğe geç kalmayacak, iş seyahatine çıkmayacaktı. Asla telefon etmeyecek, kimseyi özlemeyecekti. O halde, olmayan şeyleri varmış gibi farz ederek yaşayamazdı. Kendi kendini kandıramazdı.
Telefondaki torununa; evde olduğunu, kendisini beklediğini, onu çok sevdiğini söyledi ve telefonu kapattı. Bir koltuğa geçip oturdu. Kendi kendine acı gerçekleri hatırlattı:
Evet, yalnızsın!
Yalnız yaşayacaksın!
Yemeğini yalnız yiyeceksin.
Gözlerini uykuya, yalnız teslim edeceksin.
Onu, boşuna bekleyemeyeceksin.
Onu, yok işe gitti, yok iş gezisine gitti diye farz edemezsin.
O artık yok, bunu kabul et.