"Güneşte olmalıyım, morgdan çıkmalıyım, koridorlarda kendime eşlik etmeliyim, ellerimi tut, diyorsun ki: ölüm yok, kötülük yok, ölüm ve kötülük yok, bir düşün, üzerinde dur, açma çekmeceleri açma, faydası olmaz, ölümün yüzü yoktur, ÖLÜMÜN YÜZÜ YOKTUR. Terliyorum, seni sevip sevmediğimi soruyorsun, evet, seni seviyorum, yüzüme tükürün, herkesi seviyorum."
Hilda Hilst bu kitabında varoluşun en tehlikeli dehlizlerinde geziniyor. Kirleniyor, kirletiyor ve nihayetinde başka bir şeye dönüşmüş olarak okurlarının karşısına dikiliyor. Hesaplaştığı meseleler öyle çok ki; aile, aşk, ölüm, Tanrı, din, edebiyat... Bütün bu kavramlar Hilst'in elinde binbir soruyla beraber hem anlam hem form değiştiriyor.
Kitaptaki karakterler daimî bir arayış ve bulamayış ikileminde hareket ediyorlar. Kimi çocuğunu kaybediyor, kimi yazmak istediği eseri, kimi de Tanrı'sını... Varoluşsal krizler şeklinde açığa çıkan bu yokluk hissi hiçbir ahlakın, politik anlayışın yahut kutsallığın tatmin edemediği bir kurgu dünyasına sebep oluyor.
Fluxo-Floema provokatif, rahatsız edici ve öfkeli bir kitap.
Sıra dışı bir edebiyatın peşinde olanlara...