Bugün fotoğrafın günlük yaşam içinde ne kadar farklı amaçlar için kullanıldığını söylemeye gerek bile yoktur. Görüntülerin yaşamın her alanına girmiş olması, beraberinde aynı oranda fotoğraf çekenlerin sayısının arttırmasını da getirmiştir. Nitekim günümüzde görsel imgelere duyulan gereksinim, bir gereksinmeden çok bizi göstergelerin hakim olduğu bir düzene doğru taşımaya başlamıştır. Kameralar düşünen, tasarlayan ve kaydeden fotoğrafçı gözün yardımcısı olacağına, kayıt ve gözaltını meşrulaştıran bir suç aygıtına dönüşmüş gibidir. Elbette fotoğraflar, fotoğrafçının iktidarını simgeleyen acıtıcı birer materyal olarak iş görüyorlar. Hiçbir fotoğraf kontrol dışı ve kendiliğinden oluşturulan bir tıpkıbasım olmadığı için, görüntüleri fotoğrafçının izini taşıyan ve kamera gözüne maruz kalmış gerçekliğin optik bir sureti olarak görebiliriz. Fotoğrafların anımsattığını, hatta durmadan ve sürekli biçimde anımsattığını unutmamak gerekir. Bu nedenle fotoğrafları izlerken hem mevcut olguları kavramaya, hem de çağrıştırdığı yaşantıları anımsamaya çalışırız. Fotoğraflar sonsuz sayıdaki nesneyi bir arada barındırdığından, görüntüde seçilen herhangi bir nesne, açıkçası farkındalık yaratarak görüntüde yer almış bir nesnedir. Başka bir tanımlamayla fotoğrafçının ilgi alanına giren veya önemsenerek görüntüye taşınan görsel her unsur, öteki nesnelerden daha önemli kabul edilerek kutsanmıştır.
Yaratıcı Görüntü Dizisi'nin birinci cildi olan Fotoğraf Nedir? kitabında Çerkes Karadağ, görüntü çerçevesine, başka bir ifadeyle zamanın an'lık kesitlerine sığdırılan görüntüler üzerinde bir tartışma yaratarak, özünde fotoğrafların gerçeği bağlamından nasıl kopardığını ele alıyor. Çerkes Karadağ, zamanın izlerini taşıyan fotoğrafların kaynaklık ettiği öyküler çerçevesinde, yaratılan büyüye bir açıklık kazandırırken, aynı zamanda görüntüler üzerinden oluşturulan gerçeğe ilişkin kurmaca tasarımlara ve manüpüle edilmiş gerçekliklere verilecek uygun yanıtlara dikkatimizi çekiyor.