Fransız filozofu figürü, Bergson, Sartre, Deleuze ya da Foucault örneklerinde olduğu gibi, çağımızın entelektüel tablosunda kuşkusuz önemli bir yer tutar. Aşırılıkları, tuhaflıkları, ders verme biçimi, giyimi kuşamı kimilerince fetişleştirilse de, Fransız filozofunun geçtiğimiz yüzyıldaki yetişme şekli, çalışma pratikleri ve genel olarak ait olduğu toplumsal alan pek bilinmez. Bir yandan ilahlaştırılırken, bir yandan da yoğun eleştiriler alan bu figürün gerçek anlamda bir sosyolojisi bugüne kadar yapılmamıştı. Jean-Louis Fabiani'nin eseri işte bu büyük boşluğu dolduruyor: Fransa'da 1880'den beri felsefenin bu denli önem kazanmasını sağlayan etkenler neler olabilir? Felsefe öğrenimi ile politik bağlam arasındaki ilişkiler nasıl kurulmuştur? Akademi, kamuoyu ve yayın dünyasında farklı roller oynayan felsefecinin önündeki eylem alanı nasıl şekillenir? Kavramların içinde şekillendiği alanın pekâlâ toplumsal bir alan olduğunu gösteren Fabiani, çağımızın büyük düşünürlerini birer sosyolojik aktör olarak okurken, düşüncelerinin doğup geliştiği kültürel bağlamın kodlarını da bizler için anlaşılır kılıyor. Hem bir Fransız felsefesi tarihi, hem de kültürel bir Fransa tarihi olarak okunabilecek bu eser, pek bilinmeyen yönleriyle Fransız düşüncesinin son derece ilginç bir haritasını çıkartıyor.