Sıkı sıkıya örtülmüş perdelerden gri bir aydınlık sızıyor salona. Siyah-beyaz televizyondan gözünü alamıyor çocuk. Ekrandaki oyunla ilgili sayısız soru sormak istiyor ama babası ondan da büyük bir dikkatle izliyor görüntüleri. Tutkunun kıvılcımı o anda çakıyor ve uçup gidiyor tüm sorular.
Güneşli bir bahar öğleninde heyula gibi bir stadın merdivenlerinden çıkıyor babasının elinden tutarak. İçini hareketlendiren bir yeşillikle karşılaşıyor, devasa tribünleri doldurmuş rengarenk insanlarla ve seslerle, seslerle, seslerle...
Önce taraftar olmayı öğreniyor tribünün kalbine yolculuk ederken. Binlerce kişi bir ağızdan seslendiriyor yazdığı tezahüratı. Tehlikenin sınırlarına doğru bir deplasman serüveninden tanık olduğu korkunç cinayete, spor basınında kalem oynatmaktan profesyonel bir futbol takımıyla birlikte unutulmaz bir sezon geçirmeye varıyor seyrüseferi.
Futbol Nedir ki, yitirilmiş bir aşktan, belki de yitik bir ülkeden kalan bir yabancılaşma öyküsü.