"Kadınlar ailesiyiz biz. Lanetle gelen porfiriyi kanımızın soyluluğunun kanıtı olarak nesillerdir damarlarımızda taşıyoruz."
Porfiri hastası Öykü hayatını dört duvar arasında, güneşten kaçıp yağmurlu günleri bekleyerek geçirmek zorundadır. Soluk teni, kömür karası saçları sebebiyle arkadaşları tarafından "Pamuk Prenses" lakabıyla anılan Öykü, annesi ve anneannesi tarafından anlatılan bir aile laneti efsanesini dinleyerek büyümüştür. İki yakın arkadaşı ve sevgilisiyle sürüp giden monoton hayatını kitapları ve yarattığı hayali dünyalar ile renklendirmeye çalışmaktadır. Oysa bir gün oturduğu dairenin üst katına Goran adlı gizemli bir yabancının taşınması ile var olduğunu bile bilmediği büyülü bir dünyanın kapıları aralanacak, Öykü birden kendini roman kahramanlarının, masalların ve "insanlığından uyanmış" ölümsüzlerin İstanbul'unda bulacaktır. Üstelik hayatı boyunca kendisine anlatılan Pamuk Prenses'in öyküsü bir masal değil, kaderini belirleyecek lanetin habercisidir. Şimdi adına yaraşır bir masal kahramanı olabilmek için sınırlarını bir bir yıkması, lanetli aynaya korkusuzca bakması gerekmektedir.
Günümüz İstanbul'unda geçen bu romantik Pamuk Prenses masalı bir metinden ötekine atlayarak Öykü'nün öykü kahramanı olma macerasını kah Faust, kah Madam Bovary, kâh Romeo ve Juliet eşliğinde dillendiriyor; okuru vampirlerle, cadılarla ve lanetlerle dolu bir dünyaya davet ediyor.
Geceye Övgüölüme ve ölümsüzlüğe, yaratmaya, aşık olmaya ve rüya görmeye dair bir roman.