Kudüs Ortadoğu'nun kalbidir ve Kudüs'ü anlamanın anahtarı, üç İbrahimî dinin (Musevîliğin, İsevîliğin ve Muhammedîliğin) mensuplarının buraya biçtiği anlamı ve geçmişte burayla kurmuş oldukları ilişkiyi bilip kavramaktır.
Yıl 1697'dir. Halep'te İngilizlere ait bir fabrikada vaiz olarak görev yapmakta olan Henry Maundrell, aynı fabrikadan bazı çalışanlarla birlikte Paskalya bayramında orada olacak şekilde Şubat ayının sonlarında yola çıkarak 2.5 ay sürecek olan bir seyahatle Kudüs'e gidip gelirler ve kendilerinin 'hac' diye tanımladığı, Kudüs ve çevresinde kutsal addettikleri yer ziyaretlerini ve oralarda Paskalya dolayısıyla yapılan ayinlere katılmayı kapsayan dinî görevlerini yerine getirirler.
At sırtında yaklaşık 1000 kilometrelik (gidiş ve dönüş olarak) güzergâhta gerçekleştirmiş oldukları bu seyahat sırasında Maundrell güzergâh boyunca geçmiş oldukları köy ve şehirlerdeki (Lazkiye, Beyrut, Trablus, Kudüs, Sur, Nablus, Sayda vd.) gözlemlerini ayrıntılı bir biçimde güncesine kaydeder. Kudüs'ten dönüş yolunda Maundrell ve arkadaşları Şam'a ve Romalılardan kalmış olan ünlü putperest tapınağına mekân teşkil eden Baalbek'e (Bekaa Vadisi'nde) uğramayı da ihmal etmezler.
Büyük duraklayışın ve kendinden kuşku duyuş sürecinin başlayışının işaretleri genel olarak görülmeye başlanmış olsa da dönem, Osmanlı yönetimi egemenliğinin bölgede etkin bir biçimde hissedildiği bir dönemdir.
Zayıflamaya başladığı yıllarda olmuş da olsa Osmanlı'nın kontrolü altında olduğu dönemde Kudüs ve çevresine dair bir İngiliz Anglikan papazının gözlem ve değerlendirmelerinin Ortadoğu'yu anlamamıza katkı yapabileceğini umuyoruz.