İslam dünyası toplumları yüzyıllardır aldıkları, hâlen ısrarla almaya devam ettikleri dinî ve politik popülizm uyuşturucuları ile yüzleşerek gerçeğe uyanma mücadelesi vermedikleri için modern tarihin farkına varamıyor. Toplumlarımızda hamaset ve popülizm dilinin, milliyetçi ve mezhepçi dilin, söylemin ve siyasetin kurumsallaşması, toplumsallaşması, mutlakiyetçi bir geleneğe dönüştürülmesi, toplumlarımızın gerçeğe uyanma konusunda istekli olmadıklarını gösteriyor. Batılı bilgi-bilim sisteminin tek referans çerçevesi hâline geldiği, Batılı kültürel ve siyasal içeriğin dönüştürücü etkisinin her alanda somut olarak hissedildiği bir dünyada, bu bilgi-bilim, kültür ve siyaset sistemine dâhil olduktan sonra, hiçbir toplum ve kültür bağımsızlıktan, yerli ve milli olmaktan söz edemez. Müslümanlar olarak Batılı/seküler bilgi kategorilerinin belirleyici otoritesi etrafında eleştirel, sorgulayıcı bir bilinç ve gündem oluşturmamız gerekir.
Kendi bilincini, bilme ve algılama biçimlerini oluşturamayan toplumların uyumculuğu seçmeleri, çok büyük bir trajedidir. Uyumculuğu seçen toplumların ve kültürlerin tarihi yeniledikleri, yeniden yorumladıkları ve yazdıkları görülmemiş ve duyulmamıştır. Konfor kültürünü ve uyumculuğu seçerek, bir direniş kültürü oluşturamamak, aşağılanmayı ve taşralılaştırılmayı kabul etmek demektir.