Stefan Zweig, Brezilya'daki yaşamını, izlenimlerini ve deneyimlerini yansıttığı bu kitapta, okuru durmaksızın değişen Rio de Janeiro sokaklarına, renkli ayinlere sahne olan kiliseleriyle ünlü Bahia şehrine ve São Paulo'nun kahve tarlalarına davet ediyor. Bu eşsiz yolculuğun yanı sıra, tüm anlaşmazlıkların uzlaşma yoluyla çözüldüğü, sınırsız kaynaklara ve bereketli topraklara sahip bu muazzam kara parçasının tarihi, ekonomisi ve kültürüne ilişkin doyurucu bir tablo ortaya koyan Stefan Zweig, bu çalışmaya tarihi bir belge niteliği kazandırıyor. Nefret ve deliliğin tüm umutlari yok ettiği, faşizmin kanlı elleriyle boğulan Avrupa'ya bir model olarak sunduğu Brezilya'yı, geleceğin inşasında önemli bir role sahip olacak bir ülke olarak tanımlıyor: "Brezilya'ya bakarken, dünyamızın geleceğine bakıyorum."
Brezilya yıllar sonra, Stefan Zweig'ın kötülüğün dehşetinden kaçacaği son yurt olacak ve Zweig, bu çok sevdiği ülkede, eşi Charlotte'yle birlikte intihar edecektir.