Şiirlerine baktığımızda yaşadığı çevrenin ve hayatın şiirlerinin söyleyişini etkilediğini de görüyoruz. Yaşadığı Karadeniz şeridinin söylence ve yaşam biçiminin bazen birebir şiirine girdiğine de tanık oluyoruz. Böyle olunca şiirinde deneyimlenmiş, yaşanmış olan ile imgeleminde kurguladığı arasında bir dengenin şiirinin derin yapısını örgütlediği görülüyor. Hayat hakkında oluşan fikirlerin, düşüncelerin duyguların yansıması ışıl ışıl parlıyor. Karadeniz kadar geniş ve zengin bir imge dünyası fışkırıyor şiirlerinde. Yeryüzünde hayatın kendini nasıl dayattığını, düşünsel olanda nasıl yönlendirici olduğunun da kanıtı bu. Ancak pratikte olup biten kendini düşünsel bir zeminde ifade etme olanağını da buluyor. Şairin yaşadığı coğrafyanın görsel zenginliğinin şiire dönüşmesi bu olanağı zenginleştiriyor. Bu yaşamlarımıza bu görsel şölen içinden bakmamıza da olanak sağlıyor. Şiirini bu bağlamda okuduğumuzda geleceği açık bir şiir poetikasıyla karşı karşıya geliyoruz. İmgelem zenginliği
daha baştan bu şiirin derin yapısında bizi bekliyor. Aşkı önceleyen tematik bir şiir yazması, şiirinin düşünsel derinliğine girmemizi kolaylaştırıyor. Şiir Filiz Kalkışım Çolak için hayatın kendisinden ortaya çıkıyor ve şiirsel olan, imge dile gelme anında oluşuyor.. Zengin benzetmelerle örülü bu şiirde hayatın mucizevi detaylarını görebiliyoruz. Onun şiirinde aşk hayat kadar değerli ve sahip çıkılması gereken bir olgu. sevincin de böylesi doğal bir anlayışla yazıldığına tanık oluyoruz nitekim.
Aşağıdaki şiiri okuduğumuz zaman hayatın şiiri nasıl biçimlendirdiğini, tematik bütünlüğün nasıl şiirin derin yapısında devindiğini görüyoruz:
sen rüzgârın özgürlüğe yırtılan teninde/ savrulurken kucağına denizin/ ben/ sevda sevda yağmura çalacağım gülücüklerini
bir papatya tütsülenecek/ çıkaracak meraklı bakışlarını gözeneklerinden/ toprak kokan ellerine düşecek sevda /tütsülenecek yağmurun kokusu/ koynunda sabahlayan baharlara