1929 Dünya Ekonomik Krizinin ardından, ekonomik krizlere karşı önlem olarak, mevduat sigortası, finansal sistemin regülasyonu gibi uygulamalar ve kur istikrarını sağlayacak uluslararası sistemler geliştirilmiştir. Bunun yanı sıra, Keynesci iktisat politikaları da olası krizleri önlemede başarılı bir biçimde kullanılmıştır. 1930-1990 arası dönemde diğer zamanlara kıyasla dünya ekonomisinin çok daha istikrarlı olduğu ve bu istikrarın, büyümeden fedakarlık etmeden yakalandığı dikkati çekmektedir. Oysa 1990'dan günümüze kadar olan dönem incelendiğinde, bu istikrarın yerini ağır finansal krizlerin aldığı açıkça görülebilir. Üstelik Avrupa'da ERM 1992 krizi gibi birkaç istisna hariç, bu krizlerin neredeyse tamamı gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşmiştir. Finansal piyasaların etkin çalışamadığı veya fonksiyonlarını tamamen yerine getiremez bir duruma geldiği finansal krizlerde bu ülkelerin iktisadi büyümeleri de kesintiye uğramaktadır. Bu aşamada ön plana çıkan iki sorudan ilki istikrarlı dönemle, 1990'dan sonraki dönem arasındaki kırılmaya hangi olguların yol açtığı sorusudur. İkinci soru ise bazı iktisatçıların öne sürdüğü gibi finansal krizler reel değişkenlerden tamamen bağımsız bir şekilde gelişip, reel sektörü arkasından mı sürüklemektedir; yoksa bazı gelişmeler sonucu finansal piyasalar reel değişkenlere daha mı duyarlı hale gelmiştir sorusudur.