İnsan ilişkilerinde akla mantığa uymayan birçok davranış sapmalarına rastlarız. İşin ironik tarafı eleştirdiğimiz bu tür aykırılıkları, çoğu zaman kendimiz de sergileriz. Buna rağmen kimsede pişmanlıktan eser göremezsiniz. İnsanın iç dünyasında kaynağını vicdandan alan öyle mükemmel bir günah çıkarma mekanizması vardır ki, çıkarlarını kotarma noktasında sergilediği bütün çelişkili durumlar bu sayede temize havale edilir. Aslında bunda hayret edecek bir durum yoktur. Evrensel genetik şifrenin doğal bir sonucudur. Kişi, toplumsal konum ve durumu ne olursa olsun, her canlı gibi öncelikle kendi çıkarlarını düşünür. Buna yaşama içgüdüsü denir. İlk bakışta masum bir ifade gibi görünse de içgüdüler zeki bir varlık olan insanda akıl denen kozmik enerjiyle
karşılaştığında ne yazık ki bütün suç ve günahların sebebi, bütün hata ve kusurların bahanesi olur.
Bu yüzden kişilerin çevreye yansıttıkları eylem ve söylemelerinin gerçek duygu ve düşüncelerinin doğal bir sonucu olduğunu sanmak başta kendimiz olmak üzere insanı tanımadığımızı gösterir. Hayattan beklentilerimiz ve beklentilerimizi olumlu ya da olumsuz etkilemesi muhtemel etkenler, diğer canlılar gibi öz varlığını korumak ve kollamak zorunda olan insanı da samimiyetten uzaklaştırır.
Toplumsal hayata egemen olan yazılı yazısız kural ve değer yargıları bu tepkileri açıkça ifade etmemize engel olur. Bu engelleri sahte tepkilerle aşmaya çalışır. İşte bütün mesele bu... Okuyacağınız bu eserde bir mahkeme sürecinde insanların nasıl gerçek duygu düşünceleriyle çelişen davranışlar sergilediklerini ve bu durumun iç dünyalarında yarattığı karmaşaya tanık olacaksınız.
Ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını fark edeceksiniz…