Geriye Uçan Yaban Ördekleri
Geriye Uçan Yaban Ördekleri’ni elinize alıyor ve Robbins gene neyin peşinde diye düşünüyorsunuz. Bu kez hangi uzak dağ yamaçlarında, hangi tuhaf ışıklar dikkatini çekti acaba? Kimin kamp ateşinde ısıtıyor fikirlerini, imgelerini, edebi sanatını? Çingenelerin mi? Gerillaların mı? Kız izcilerin mi? Şamanların mı yoksa? Hayır, bu kez yaban ördeklerini geriye uçuruyor. Kafilede 1967 yılından 2003’e uzanan dönemde yazdığı yolculuk yazıları, öyküler, çoğu daha önce yayımlanmamış şiirler, sanat eleştirileri, sevdiği insanlara övgüler, çeşitli dergilerle yaptığı mülakatlar ve muhtemelen hiç film olamayacak bir tretman bulunuyor. Robbins, modern sanatın yapısökümünü yaptığı ve kafayı yiyen rock’çılara övgüler düzdüğü sıralarda, mesleki konumunu bir daha geri dönmemek üzere değiştirmeye karar vermişti. Kurduğu yeni dünya bir tür hayal-ettiğine-inan dünyasıydı; bu dünyada, haber metinlerinde satır arasına gizlenmesi gereken Üslup kraldı, Paradoks ile Muamma ise diplomatik dokunulmazlığa sahipti. İlk romanını 1968’de yazmaya başladı ve hatırlanacaksa romanlarıyla hatırlanmak istediğini açıkça belirtti. Ama elinizdeki kitap onun hem gençlik hem olgunluk dönemi bakışını, hem gazeteci hem edebiyatçı yanını vahşi ve yahşi parçalarla meraklılarına bir güldeste olarak sunuyor. Geriye Uçan Yaban Ördekleri ile, Vajinalar Kanyonu’ndan geçerek Selous safari sahasına yolculuğa çıkıyor, The Doors’la esriyip Leonard Cohen’le huzur buluyor, Thomas Pynchon, Osho, Debra Winger ve daha nicesiyle muhabbeti koyulaştırıp Ay Işığında Yastık Âlemi Sonatı’nda cadı kızın insan kemiğiyle çaldığı çellosuna kulak veriyorsunuz. Sonra Tom Robbins sizin hep sormayı istediğiniz sorulardan birkaçına cevap veriyor: Yaşamın anlamı nedir, gerçekçi misiniz, metaforun işlevi nedir, kaleminiz hiç tutuldu mu, siyaset ve edebiyat ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz, kendinizi en çok hangi kurgu karakterle özdeşleştiriyorsunuz... Tom Robbins okurlarına onun gerçek dünyasına dalmak için işte bir fırsat. Uçuş serbest!
Devamını Oku