19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında yaşanan sosyopolitik dönüşümler Anadolu'yu demografik hareketlerin çekim merkezi haline getirmiştir. Osmanlı devletinin politik gerileyişine bağlı olarak Anadolu kitlesel ve çoğu zamanda zorunlu göç dalgalarıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu göç dalgalarının Anadolu'ya taşıdığı göçmenler kendi yaşantı dünyalarını yerleştirildikleri bölgelerde yeniden inşa etmiş, kendi kültürlerini ve sosyal yapılarını sürdüren birer göçmen topluluğu haline gelmişlerdir. Bu topluluklardan ilk akla gelenlerinden birisi de Girit göçmenleridir. Giritliler iki büyük kolektif ve zorunlu göç dalgası neticesinde Anadolu'ya gelmişlerdir. Bu göç dalgasının birincisi 1897 yılında Yunanistan'ın Girit'i işgal etmesiyle başlamış, Girit göçmenleri, 1899-1902 yılları arası İzmir, Adana, Antalya, Mersin ve Tarsus'a Osmanlı Devleti tarafından iskân edilmişlerdir. 1901 yılında Tarsus'a iskân edilen Giritli muhacir sayısı 932 kişidir. Girit'ten Anadolu'ya gelen ikinci göç dalgası ise 30 Ocak 1923 Türk-Yunan Mübadele Sözleşmesi ve Protokolüne dayanarak 1924 yılında meydana gelmiştir. İkinci göç dalgasıyla Tarsus'a 970 mübadil gelmiş ve büyük çoğunluğu Reşadiye mahallesine yerleştirilmişlerdir. Giritli göçmenler kolektif aidiyetlerini yerli bir aidiyet biçimiyle birleştirerek devam ettiren, topluluklarını kültürel inanç ve uygulamaları bağlamında inşa ve idame eden, kültürel dirençlerini sürdüren bir topluluktur.