Fırat ve Dicle nehirlerinin hayat verdiği coğrafya olan Mezopotamya'da bulunan Urfa, Yontmataş devrinden günümüze değin dikkat çeken bir merkez olmuştur. Coğrafi konum olarak önemli askeri/ticari yollar üzerinde kurulması, su kaynaklarına ve verimli topraklara sahip olması nedeniyle kesintisiz yerleşime uğramıştır. Stratejik konumu nedeniyle pek çok istilaya ve savaşa maruz kalmıştır, ancak özel konumunun getirmiş olduğu bu olumsuz duruma rağmen sit ve konumsal özellikleri sayesinde günümüze kadar ayakta kalabilmiştir. Tarih boyunca yaşanılan döneme damga vurmuş çağının en ileri sanatsal ve dinsel çalışmaların yaşandığı yer olmuştur. Urfa ve yakın çevresinde ele geçen gerek arkeolojik buluntular gerek heykeltıraşlık eserleri, gerek mimari yapılar gerekse mozaikler çok güzel bir işçiliğin eseridir. Coğrafi konumunun yanı sıra dini anlamda da önemli bir yere sahip olan Urfa kenti, bugün UNESCO Dünya Mirası listesine alınan dünyanın en eski tapınağı olan Göbekli Tepe'ye sahip olmasıyla ön plana çıkmıştır. Urfa, üç büyük dinin mensuplarının gerek farklı zamanlarda gerekse beraber yaşadığı ve bu dinlerin öğretileri gereğince kutsal sayılan bir şehirdir. Urfa'da bulunan su kaynakları bereket ve kutsallık sembolü görülmüştür. Urfa'da pek çok kültür, pek çok inanç gelip geçtiği halde su kaynaklarının ve Urfa'nın sembolü olan balıkların yeri ve nesli hiç değişmemiştir. Bugün su kaynaklarına ve balıklara gösterilen saygı insanlık tarihinde büyük yeri olan Urfa'nın tarihine gösterilen saygının bir sembolü olarak kabul edilmelidir.