Almanya, 1950'li yılların ortalarından itibaren sanayi tesislerinin hızla üretime geçmesiyle işgücü açığıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu açığı kapatmak için farklı ülkelerle iş gücü anlaşmaları yaparak işçi alımı politikalarını devreye sokmuştur. Türkiye de bu işçi arzı sağlayan ülkelerden biri olarak belirlenmiştir. Bu nedenle 1960'lı yıllardan Türkiye'den Almanya'ya bu iki ülke tarihinin en büyük göç dalgası başlamıştır. Birinci kuşak olarak adlandırılan Almanya'ya ilk göç eden Türkler belki de köylerinden ilk kez çıkarak ailelerinden uzak, yabancı bir ülkede ve dil bilmeden para kazanmaya çalışmıştır. Başlarda birkaç yıl çalışmak ve sonrasında ülkesine dönmek için giden Türkler eş ve çocuklarını da yanlarına alarak Almanya'da kalıcı olmaya başlamışlardır. Ardından farklı bir dil, din, kültür ve hayatla karşılaşmış olan Türkler bu farklılıklara alışmakta zorluklar çekmeye başlamışlardır.
Yıllar içinde sayısı giderek artan göçmenlerin entegrasyonu önemli siyasi ve toplumsal sorun haline gelmiştir. Bu sorunları çözmek amacıyla Alman devleti göçmenler için entegrasyon kursları açmış ve ülkede artık kalıcı hale gelen göçmenleri Alman toplumunun bir parçası haline getirmeye çalışmıştır. Bu kurslar 2005 yılında yürürlüğe giren Göç Yasası ile Almanya'da entegrasyonun düzenlenmesi ve teşvik edilmesinin ana unsuru olarak kabul edilmektedir.
Bu kitapta göç ve entegrasyon kavramlarına dair farklı bakış açıları Türk göçmenler, Alman göç politikası ve entegrasyon kursları kapsamında ele alınmaktadır.