Gökçe
Balafur Dağı'nı duman basmış, görünmüyordu. Gece karanlık, yıldızlar belirli belirsiz... Kadı Ovası koyu sisler içinde... Yeşilırmak görünmüyor, bir türlü ay da doğmuyordu. Şeyh Beytullah'ın tinsel ve tensel dokundurmalı belden aşağı maşana altı söylevinden sonra, cümle kafalar karışık. Bakışlar şaşkın... Ama hiç kimse ileri gidildiğini, o kıza ayıp edildiğini söyleyemiyor, veresiye tokatlanmış rakılara vuruyorlardı. Efkârlanıyorlar, nara savuruyorlar, bağırlarını açıyorlar, ata tuta ayarsız ve esrik kahkahalar atıyorlar. Düşsel temas anının hazzıyla kalın sarılmış tütünlerini dumanlıyorlardı. Meğer ne kâfirliği, ne günahı? Üstelik nikâh da uygunmuş... Peşine düşmeyen mi kalırdı?
Devamını Oku