Aşk tapınağında bir kıvılcım ile başlayan beşerî aşk büyük bir yangınla sona erer ve İLAHÎ aşka dönüşür. Bu aşk tapınağındaki kadın gerçek aşkı, erkek ise macera arayan kişiyi temsil eder. Başlangıçta ikisi de birbirlerinin iç yüzünü bilmemektedir.
Aşk bilinci her ikisini de büyüler, aşkın en tutkulu anında birdenbire ayrılırlar.
Aşk tapınağında çıkan yangınla yollar ayrılır. Birinin elinden Yaratıcı, diğerinin elinden ise dünyanın ona sunduğu eşsiz güzellikteki kadınlar tutar. Birisi yeryüzünde, diğeri gökyüzünde kalmıştır; artık aşk mabedine dönmek imkânsızlaşmıştır.
İşte gökkuşağı misalidir gerçek aşk, çoğumuzun göremediği, zaman zaman ortaya çıkan ve çabucak kaybolan, kimsenin dokunamadığı ve uzanamadığı,
GÖKKUŞAĞI...
Gülay BÖREKÇi'nin ilk şiir kitabı "Gökkuşağı; Gerçek Aşka Yolculuk" şiirleri ve kısa hikâyesiyle okurlarını insanın en önemli, en derin açmazlarından biri olan; ilahi ve beşeri aşk çelişkisine dair maneviyatı yüksek bir yolculuğa çıkarıyor. Şiirlerini ölümün, hayatın ve aşkın uçurumlarında gezinen sade ve güçlü dizeleriyle kuran şair, yalın dizelerinin ardına önemli sorular
gizliyor. Ortaya çıkan kitapsa, defalarca okunmayı hak ediyor.
Artık vuslata az bir zaman kaldı.
Gönlümün gözü seni görür.
Yüreğimin dili seni hisseder.
Seni bilmesem de,
Ufukta belirmiş siluetin,
Lakin ben gel desem de,
Gelme desem de geleceksin.