Bir gün gökyüzüne hiç bakmadan ölecekti Orhan. Kalabalık bir yerde, kimsesiz, bıkkın… Belki biraz mutlu olurdu ölünce. Bitmesine sevinirdi belki, bilemeyiz. Gerçi Orhan, aklına gelen bir düşünceyle diğeri çelişmeseydi eğer, gökyüzüne bakmadan ölmeyi kesin bilirdi. Ama bunca zamandır sıkıca tutunduğu inancına ters düşen o düşünce sarardı bütün benliğini. Derdi ki Orhan'a, öleceğin sırada annenin sesi gökten bir sır gibi gelirse kulağına ve "Ölüyorsun Orhan. Bana bak, korkma. Korkma yavrum. Ölünce bütün korkular okyanustaki bir damla oluverir," deseydi. Bakar mıydın gökyüzüne? İşte o zaman Orhan, kendisiyle konuşur, ben anneme nasıl inanacağım, derdi. Yalnızlık başa çıkılması en zor duygu. Bunu kırmak için neler icat etmedi ki insanoğlu! Sosyalleşmeden, konuşmadan, içindekini dökmeden, zehri akıtmadan rahatlayamıyor. Öyle bir an geliyor ki insan; konuşmasa da ilgilenmese de beni görmese de yanımda biri olsa, diyor. Kiminde duvar oluyor çevresindekiler, kiminde bir hayal. Evde, işte, mahallede, otobüs durağında, geceleyin sokakta yalnız insanların hikâyeleri Gökyüzüne Bakmadan'da.