"Hayalîler perde kurmuş, ne oyunlar var gölgede"
Gölgenin oyunu olarak Karagöz, gazeldir, müziktir, eğlencedir, hicivdir, hayaldir, hakikattir, ibrettir, öyküdür, tiyatrodur, ışıktır, sestir, sözdür, renktir, tasvirdir, insandır, toplumdur, hayattır... "Hayy Hakk!" nidasıyla bir eğlenme, bir gölgelik olan dünyayı oyun yeri olarak perdeleyen ve tasvirlerle yeniden canlandıran; perdeyi hem arkası hem önü itibarıyla gerçek bir meydana döndüren bir sanattır.
En eski klâsik seyirlik oyunlarımızdan olan Karagöz oyunu, bilinegelen haliyle sahne sanatlarından, tarihçesine, kültürden, folklora ve derlemeye, hatta sınırlı da olsa sosyolojik yönden birtakım incelemelere konu olmuştur. Ancak, Karagöz'ün perde arkası diyebileceğimiz düşünsel/felsefî arkaplanı hakkında çok da fazla bir çalışmanın yapıldığı söylenemez.
Bir temaşa sanatı olmanın ötesinde Felsefe Kültür Bağlamında Karagöz'e ana başlık olan Gölgenin Oyunu'nun alamet-i farikası olan bu çalışma; Karagöz oyununun düşünsel temelleri esas alınarak, felsefe-kültür ekseni üzerinden felsefî bir bakış açısı ve yorumlama çabasını içermektedir. Engin Yurt, Hakan Poyraz, Erol Cihangir, Süleyman Dönmez, Zehra Kımışoğlu, Hasan Bacanlı, Muhammet Topuz, Sibel Turhan Tuna, Ender Büyüközkara, Yasin Şahin, Fatma Berna Yıldırım, Selda Kavas Afacan ve Ahmet Musa Bala'nın yazıları ile Hayalî Saraç Emin (Şenyer) söyleşisinden müteşekkil olan bu çalışma, gölgenin oyununa bir şekilde gönül vermiş olan kişilerin özverili gayretlerinin bir ürünüdür.