Türkçede ilk kez, Rus Beyaz Ordusu'nun Gelibolu'daki göçmen hayatını anlatan bir kitap.
20. yüzyılın başında Rusya'dan büyük bir göç dalgası yaşandı. Bolşevik iktidarına muhalif gerek asker gerek sivil binlerce göçmenin konak yerlerinden biri de Türkiye oldu. 1919 yılından başlayarak göç eden Beyaz Ruslar arasında sivil olanları İstanbul'un çeşitli semtlerine yerleşirken, ordu üyeleri de İtilaf Devletleri kontrolünde planlı bir şekilde Gelibolu, Çatalca, Limni ve Bizerte'ye yerleştirildi.
13 gemi ve 150 bin askeri mürettebatla Kırım'dan ayrılıp İstanbul'a varan, oradan ise Gelibolu'ya yerleştirilen Beyaz Rus Ordusu'yla birlikte gelenler arasında yazar, şair, edebiyat eleştirmeni, gazeteci, ressam İvan Lukaş da vardı. Daha sonra Sofya, Berlin ve Paris'e göç edecek olan Lukaş, Gelibolu'daki yaşamdan, Beyaz Ordu askerlerinden bahseden Goloye Pole, Gelibolu adlı eserini 1921 yılında yazdı. Belgesel anlatı türündeki bu kitap ilk olarak 1922 yılında Sofya'da yayınlandı. Bu eser o zamandan beri göçmen Rus askerlerinin bu bölgedeki hayatını tanımak, tarihin bu dönemiyle duygusal bir yakınlık kurmak için temel bir kaynak olmuştur.
"Şimdi Rusya Gelibolu'da soluk alıyor. Yumuşak otlarla kaplanmış ve güneşe gömülmüş Moskova avluları da burada soluk alıyor. ... Göksel maviliklerden inen yağmur damlaları dalgalanan Rus tarlaları ve ormanları üstüne düştüğünde Rus kara buğdayının taze bal kokusu burada duyuluyor. Rusya burada ışıyor ve burada yaşanıyor. ... Eğer 1854 yılında, Sivastopol önlerinde, Rus Ordusu Karadeniz'e inseydi, Topçu Teğmen Lev Tolstoy da buraya, bu Türk kamplarına gelecekti." İvan Lukaş
"Vatan bir mekân olarak algılandığında sorunsuz, güzel ve tarihi kırılmalar olmadan üzerinde yaşadığın sürece bir ebediliğe bürünmüşlük güvencesiyle kendini fark ettirmediği gibi değerini de bildirmez. ... Bu mekânın insanın maddi ve manevi, iç ve dış, geçmiş, bugün ve geleceği ile ilgili gerçek yaşantısı ve belleğinde, bilinçaltında ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu Goloye Pole eserini okurken daha iyi anlamak mümkündür." Prof. Dr. Sevinç Üçgül