Kimsenin yaşamı yalnızca onun düşünce ve eylemleri aracılığıyla kurulmadığından, kimse varoluşunun mutlak hâkimi değildir. Dünya, yaşamın ve varoluşun tek kralı olma konusunda hevesi kursağında kalmış insanlardan kurulu bir krallıktır. Var olmanın ontik mahiyetinden gelen bu zorunluluk öznel eksikliğe yorulamaz. Hiçbir ihtilafa mahal vermeyen bu sahih hakikati çok uzun zaman önce keşfeden Shakespeare'e hak ettiği armağanı, onu "insanı icat eden" şahıs olarak tanıtan Harold Bloom takdim etmiştir. İnsan ve yaşam… İcat edilmiş insanın nihai meşguliyeti yaşam inşa etmektir. Öyle ya, icada bir yer açmak gerekir, ona uygun bir yer… İşte bu icadın diğerlerinden farkı: Kendine ait yeri bizatihi kendisinin araması... Shakespeare'in sanatla yaptığı icat, kendine en uygun yeri ancak sanatla keşfedebilirdi. Böylece "bilmek ya da bilmemek" ikilemini "olmak ya da olmamak" ikileminin yerine ikame etmenin yolu açıldı. Tuzaklarla dolu, meşakkatli bu yol icada dokunmayı daim kılar; estetik dokunuş açısından eksiklikleri gidermenin yolu fazlalıkları ayıklamaktır. Sanatsal bilgeliğin arzusu, insanı, olamayacağı şey olma inancının cenderesinden kurtarıp, olabileceği şey olma hidayetine erdirmektir.