John Roberts, Gündelik Hayatın Felsefesi'ni yazmaktaki amacının, günlük yaşam kavramının devrimci tarihinin neredeyse unutulduğu bir zamanda bu tarihi yeniden odak noktası haline getirmek olduğunu yazıyor.
John Roberts, 20.yüzyıla damgasını vuran, üç karşı-kültür uğrağının, 1917-1939, 1945-1950 ve 1966-1974 dönemlerinde yaşandığını belirtiyor ve bu dönemleri karşıt-kültür görüş ve hareketleri üzerinden, ana çizgileriyle anlatıyor.
Henri Lefebvre'nin 1930'lı yıllardan başlayarak yazdığı kitap ve makaleler, kavramın gelişmesine yön verici, belirleyici bir katkı yapıyor. John Roberts, Lefebvre başta olmak üzere, günlük yaşam kavramına farklı anlamlar kazandıran Lukacs, Korsch, Benjamin'in vb. görüşlerini özetliyor ve değerlendiriyor.
Lefebvre, günlük yaşamı hayal ile gerçeğin, güç ile çaresizliğin, insanın denetlediği ve denetlemediği alanların kesiştiği bir ortam olarak tanımlıyor. Marx'ın herkesin ressam, şair, ya da müzisyen olduğu bir toplumu değil, herkesin doğal yaşamın kendiliğindenliğini ve başlangıçtaki yaratıcı dürtüsünü yeniden keşfettiği, dünyayı bir ressamın gözlerinden, bir müzisyenin kulaklarından ve bir şairin dilinden algıladığı bir toplumu hayal ettiğini yazıyor.
Bu kitap, günlük yaşam üzerinden ve içinden sürdürülecek mücadelenin kritik önemini yeniden bilince çıkarırken, bir zamanlar günlük yaşamı "ideolojiden" kurtarma peşinde olanların şimdi ideolojiyi günlük yaşam ilişkilerine nasıl emdirdiklerini anlatıyor.