Selçuk'ta, tek bir sütunu kalan Efes Artemis Tapınağı'na mutlaka yolunuz düşmeli. Tapınağın içinden kaleye doğru bakarsınız St. Jean Kilisesi'ni ve İsa Bey Camisi'ni aynı kadrajda görürsünüz. Yani tapınak, kilise, cami ve kale, bir bakış içinde yan yanadır âdeta. "İşte Anadolu" demenize vesile olacak noktalardan birindesiniz...
Alın götürün bedeninizi bu defa Priene'ye, sevgili Bias'ın şehrine; oradan ayrılın gidin Miletos'a, değerli dost Tales'in yurduna. Şimdi beden yorgun düştü güneşten. Güneşin yakıcılığını yenmek için koşa koşa bırakın bedeni Akbük Koyu'nun serin sularına.
Mezepotamya'nın kubbesi Mardin'de masal anlatıcıları, şehrin dar sokakları arasından Şahmeran'ı gönülden gönüle anlatırlarken meydana gelen o gizemli ortamın sessizliğini; gökten uçurtmalar vasıtasıyla yere düşen üç elma aniden hayrete dönüştürür.
Diyarbakır'da gezerken bir müddet dinlenmek için dar sokaklardan ayrılın ve Ulu Cami ile göz göze duran Hasan Paşa Hanı'na uğrayıp kahve için ve kadayıf tadıverin. Sonra Mardin Kapı'nın üzerinden sur dışını seyredin. Kıvrım kıvrım akan Dicle (Tigris) Nehri size zarif zarif gülümser hemen. Çıkın sur dışına, eşlik edin Dicle'ye. Malabadi Köprüsü'nü mutlaka görün...
Karadeniz'de ruhunuzu dinlendirin... Yazın Kaçkar Dağlarında bedenlerinizi serin tutun ama arada bir Fırtına, Coşandere ile Ovit derelerine bedenlerinizde bulunan ruhunuzu bırakın. Ruhunuz yükselir bu dereler içinde olduğunuz zaman. Ruhunuz uçar; kendine has gözüyle bedeninizi seyreder.