Ebrehe, Müzdelife'ye kadar geldi. Niyeti Kâbe'yi yıkmaktı. Lakin askerleri Mekke'lilerin develerini gasbetmişti. Abdülmuttalib Ebrehe'nin yanına vardı. Ebrehe, Ona arzusunun ne olduğunu sordu. Abdülmuttalib; "Askerlerin, iki yüz devemizi almıştır. Arzum, develerimin iadesidir." Dedi. Ebrehe ise; "Ben senin ve atalarının tapınağı olan Kâbe'yi yıkmaya gelmişken, sen ondan söz etmiyorsun da aldığım iki yüz deveden mi bahsediyorsun?" diye konuştu. Abdülmuttalib, Ebrehe'nin alaylı tavrına aldırmadan, "Ben develerimin sahibiyim. Kâbe'nin de bir sahibi ve koruyucusu vardır. Elbette onu koruyacaktır." diye karşılık verdi. Bu sözler Ebrehe'yi hiddete getirdi ve şöyle konuştu: "Onu bana karşı kimse koruyamaz!" Abdülmuttalib yine sözün altında kalmadı ve "Orası beni ilgilendirmez. İşte sen ve işte O!" dedi. Abdülmuttalib'in, devleti yoktu, askeri yoktu, ordusu yoktu yani kısacası Ebrehe'ye karşı koyabilecek bir gücü ve kuvveti yoktu. Zaten O da henüz cihad etmekle sorumlu da değildi. Lâkin biz bugünkü müslümanlar, İslam'a ve Kur'an'a karşı zalimlik ve zulüm yapanlara, "işte Kur'an, işte İslam, biz karışmayız, Kur'an'ın da, İslam'ın da sahibi var" deme lüksüne sahib değiliz.
Evet! Elbette Allah (c.c.) bu Dini, bu Kur'an'ı koruyacaktır. Fakat müslümanlar, yeryüzünde, fitneye, fuhşafesada, ahlaksızlığa, adaletsizliğe, kötülüklere zulme, zalime karşı gelmek, Kur'an'a ve İslam'a sahip çıkmak zorunda değil midir? Rabbimiz bize böyle bir sorumluluk vermemiş midir? Kısacası bizler cihadla sorumlu değil miyiz? Ve biz Allah'ın yer yüzündeki halifeleri olduğumuza göre bu sorumluluk bizim değil midir?