Modern-seküler zamanlarda, İslam dünyası toplumları maruz kaldıkları çok yönlü seküler-liberal saldırılar, işgal ve istilalar sebebiyle İslami anlamda iman-amel-eylem bütünlüğünü temsil iradesini bütünüyle kaybettiler. Bugün, ne yazık ki, bu bütünlük temsil edilemiyor, bu konuda kuşatma genişleyerek / derinleşerek sürüyor, sürdürülüyor. Bu nedenle İslami kişiliğimiz paramparça olmuştur. Bir parçamız İslam'a hizmet etmeye çalışırken, daha büyük bir parçamız kapitalizme, bir başka parçamız sekülarizme ya da liberalizme hizmet ediyor. Allah'ın (c.c.) yasaları ihmal edilebilir, savsaklanabilirken; kapitalizmin, sekülarizmin, liberalizmin yasaları hiçbir şekilde ihmale gelmiyor.
Niteliklere yabancılaşan, koşullara göre değişen tercihlerin, koşullara göre değişen değerlerin/ilkelerin dünyasında yaşıyoruz, yaşayabiliyoruz. İlkesizliklerimiz, ölçüsüzlüklerimiz algılarımızı çürütüyor. Maddi hayatlarımızı, bürokratik hayatlarımızı, politik hayatlarımızı büyük ahlaki kayıplar pahasına sürdürebiliyoruz. İslami anlamda, toplumsal değişim talep etme hakkı gibi bir "hak"tan hiç mi, hiç söz etmiyoruz. Her şeyi pragmatik olanın tiranlığı belirliyor.
İslami şahsiyetimizi yeniden kazanmak istiyorsak, her şeyden önce, modern-kapitalist-seküler uygarlığın dayattığı ön kabullerle ilgili zihinsel/kültürel bir direniş başlatabiliriz. İnsani, ahlaki, vicdani kayıtsızlıkların dünyasıyla bütünleşemeyiz. Direniş, ancak, varoluşun, hayatın bütün boyutlarını içeren, temsil eden, hiçbir parçalanmaya izin vermeyen, İslami bütünlüğün diliyle harekete geçirilebilir.