Otobiyografiler her ne kadar bir kişi ve onun çevresinde dönen dünyanın bir yansıması olarak görülseler de, aynı zamanda o hatıraların geçtiği zamanı ve mekânı anlamlandıran metinlerdir. Bu minvalde William H. McNeill'in bu otobiyografi çalışması, sadece öz hikâyesini paylaşmasıyla değil; kendi uğraş alanının, yani tarihçiliğin ve tarihyazımının nasıl dönüştüğünü kendi tecrübeleri üzerinden anlatmasıyla da önemli bir anlatıdır.
Bu çalışmada, McNeill'in kurduğu ilişki ağları üzerinden -daha çok tarih disiplini özelinde- Amerika Birleşik Devletleri'nde II. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda sosyal bilimlerin nasıl gelişme gösterdiği, Amerikan üniversiteleri ve kurumlarının nasıl organize olduğu ve buralarda hangi tartışmaların yapıldığı izlenebilmektedir. Dönemin tarih çalışmalarını kendi süzgecinden geçirerek değerlendiren McNeill, hem birçoğunun hâlâ önemli birer referans olduğu kitapları herhangi bir kompleks duymadan paylaşıyor okuyucuyla hem de tarih disiplininin dönem Amerika'sında nasıl ele alındığını anlatıyor satır aralarında. Başarıları, başarısızlıkları, hırsları, sevinçleri, hüzünleri ve hayal kırıklıkları ile de bir tarihçinin hayatına şahit olunuyor bu kitapta. Bununla birlikte bir tarihçi ve akademisyen olarak McNeill'in, Amerika'nın emperyal politika ve tezlerinin oluşumundaki rolüne dair yazdıkları da bu çalışmayı önemli kılıyor.
Hakikatin Peşinde genç tarihçiler için oldukça ilham verici bir çalışma, fakat bu sansasyonel tarihçinin hayat hikâyesi, anı okumayı seven herkesin ilgisini çekebilecek keyifli bir dönem anlatısı aynı zamanda.