"Çalışanla çalıştıran birbirlerine açık olabilseler iki taraf da kazançlı çıkar. Şükürler olsun, gerçek hayatın gerçek kurallarının buna izin vermeyeceğini bilecek yaşta ve zekâdayım. Panda gibi yatsan da karınca gibi çalışıyor görüneceksin. Patron da kullarını eşekler gibi çalıştırıp, eşekten beter yaşatmak istediğini belli etmez. Bu memlekette yatırım yapmak, çölde kum, kutupta buz satmaktan zorken, sırf çalışanları aç kalmasın diye kendini paraladığını söyler. Bunu duyan ben, iş dünyasını derede yüzen sazanlar kadar az tanımadığımdan, boynuna atlayıp hüngür hüngür ağlamam. 'Hadi len' deyip içimden geleni de taşımam dışıma. 'Kral çıplak' diye bağırmak masallarda marifettir. Gerçek hayatta kralın o an üstündeki kıyafetin aynısı giydirilerek ödüllendirilir keskin gözlü boşboğaz. Ve bir donsuz ancak kralsa güvendedir." Toprak Işık ilk kitabı Sırabaşı'nın izleklerini bu kitapta da sürdürüyor. Ama bu defa hayatın ve toplumun çok daha geniş halkalarına çeviriyor merceğini. Yine her gün etrafımızda olup biten, sıradan gibi görünen hatta "olay" bile denemeyecek olayların ve onların "kahraman" denemeyecek kahramanlarının hikâyeleri... Onların "incir çekirdeğini doldurmayan" diyalogları... Kısacası, insan denen varlığı şekillendiren, adına hayat dediğimiz oluşu vareden sıradanlıklar... Acıtan, yaralayan, güldüren insan hikâyeleri... Ustalık, sıradan gibi görünendeki sıradışılığı göstermek değil mi? Toprak Işık, daha ustalaşıyor.