Ayşe Durakbaşa, Cumhuriyet'in asi kızı Halide Edib'in hayatını, Türk modernleşmesinin feminist bir açıdan eleştirisini yapmak üzere okuyor. Halide Edib'i bir feminist ve bir modernist olarak incelemek ve onu bütün dünyadaki "yeni kadın"ın oluşumu açısından değerlendirmek için onun, erkeklerle, Türkiye'nin "öteki" kadınlarıyla ve Batılı feministlerle ilişkilerine bakıyor. Kadınların, reformların pasif alıcıları oldukları şeklindeki anlatıyı sorgulayan Durakbaşa, Kemalist feminizmin, 1920'li ve 1930'lu yıllardaki devlet feminizmini aşan tarihsel bir gerçekliğe tekabül ettiğini savunuyor. Reformların gerisinde, kadınların o güne kadar verdikleri mücadele var. Yazar, meselenin bugüne kadar ihmal edilen bir yönüne bakıyor ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında kadının statüsüne ilişkin reformlar yapılırken, kadınların "modernlik" ile "gelenek" arasında yaşadıkları gerilimi kendilerinin nasıl gördüğünü ortaya çıkarıyor. Halide Edib'in modernlikle özdeşleştiği ve modernliğe direndiği ve duygusal tepki gösterdiği kerteleri belirliyor. Bir taraftan örnek Türk kadını bir taraftan Kemalist devrimlere ihanet eden hırslı biri olarak temsil edilegelen Halide Edib'in sürgünde kaleme aldığı anıları, bu kerteleri belirlemede önemli bir rol oynuyor. Türkiye'de modernist kadınların cins ve sınıf dinamiklerinin etkileşimini de ortaya koyan Durakbaşa, Türk Aydınlanması, milliyetçilik ve uluslaşma sürecinin bir parçası olarak feminizm üzerine özgün tezler sunuyor.