"İlyas Tunç'un şiiri, aklî süreçlerle oluşuyor. Bu anlamda, Melih Cevdet'i andıran bir yanı var. Şiiri tasarlıyor, kurguluyor, inşa ediyor. Yazdığı şiirin bir programı var. Bu şiirde rastlantıya hiçbir yer yok. Atölye çalışması yanı ağır basan, dil ve anlatım mühendisliği çok olan, emek ve yapım ağırlıklı, çalışma ağırlıklı bir şiir. Hiçbir sözcük, hiçbir ifade, plânsız olarak yerleşmiyor yerine; bir öncekiyle, iki sonrakiyle ve hatta ilkiyle ve sonuyla kesinkes ilişkili. Tunç'un şiiri, yazım/üretim yöntemi bakımından; 90 Kuşağıyla uyuşmuyor; 80 Kuşağıyla da uyuşmuyor. Bana göre, 70 Kuşağının yöntemleriyle uyuşuyor. Bunun yanında, daha geriye Melih Cevdet'e gidiyor, onunla uyuşuyor. Elbette, 70'e şiirin oluşum ve yapımı, içsel yöntemi bakımından gidiyor. Yoksa biçem olarak, biçim olarak, slogancı şiirle, siyasacı şiirle hiçbir söylemsel koşutluğu yok. Bunun yanında; Tunç'un şiirinde, sürekli bir bilinç feneri geziyor. Şiir yazarken, düşünüyor. Sanki şiir bir düşünme yöntemi onda; bir aklî ve düşünsel arayış ve keşif yöntemi. Zor bir şiir tarzı… Emek-yoğun bir şiir olmakla ve akılsal ağırlık taşımakla, okurla kolaycacık buluşabilen bir şiir değil. Hani, yazanın emeği kadar, okuyanın da emeği gerekiyor şiirden haz almak için. Karşılıklı olarak, şair/okur ikileminde, işçilik isteyen bir şiir. Makamına ve meramına ulaştığınız anda; oldukça değerli hazlar paylaşabileceğiniz, değişik, özel ve öznel bir şiir."