Var olmak!
Bir şekilde dünyaya gelmiş ve yolları kesişmiş insanların kendi varlıklarını sorgulaması, öz muhakemelerini yapması genelde kafa sesi, diye tabir ettiğimiz ve başkalarının duymasını istemediğimiz bir metot ile yapılır. Çoğumuz bunu defalarca yapmışızdır, başkalarının duymasını istemediğimiz birçok sözcüğü zihnimizde kapıştırır, sonra hiçbir şey olmamış gibi onları yeniden toparlayıp koyarız zihnimizin karanlık köşelerinden birine. Bazılarımız işte bu söz düellolarından esinlenip şiirler yazarız, bazılarımız olayı biraz daha üst perdeye taşıyıp öyküleştiririz, fakat başka hikayeler gibi yansıtmaktan da geri durmayız. Hank ve Emma isimli bu eser de eser oluşmadan önce okunan kitapları, yapılan zihin fırtınalarını ve sorgulanan bir felsefeyi görmek mümkün. Birçok ünlü felsefe insanının ve çağa ayak izleri bırakmış önemli insanların bohem yaşam tarzlarına mükemmel bir eleştiri ve açıklık getiren Sinan Aladoğan ilk roman örneği ile karşımıza çıkıyor.
Bohem yaşamın olmazsa olmazlarını gözler önüne cesurca seren Sinan Aladoğan yazarların, şairlerin ve topluma bir şekilde adını ezberletmiş önemli insanların aslında gerçek dünyasında neler yaşadığı ve nelerle mücadele ettiğine dair ipuçları veriyor.
Neyin gerçek, neyin yansıma, hatta neyin gerçekle zerre kadar alakası olmadığını bilmediğimiz bir edebiyat dünyasında size kendinizi ve edebiyat, düşünce, sanat insanlarını sorgulatacak bir eser ile sizleri baş başa bırakıyoruz.