Zaman ve mekanda yayılım gösteren Türkler kurdukları medeniyetlerle dünyaya misal teşkil etmişlerdir. Sadece askeri alanda değil mimaride, musikide, giyim kuşamda, mutfakta ve elbette edebiyatta güzelin arayıcısı ve güzelin inşacısı olan bu milletin dinamizmi göz doldurmaktadır.
Bu dinamizmin temelinde ne yatmaktadır? Çevresindeki milletleri asırlarca idare etmekle kalmayıp onların bir kısmını da kendi içinde eriten, kendi kültür dünyası içinde yaşamaya ikna eden kaba bir güçten ziyade medeniyetlerindeki yükseklik ve yücelik değil de nedir? Bugün dahi kültür coğrafyamızın sınırları içinde kalmış milletlerin dillerindeki kültür kelimelerinin dil milliyetçiliği cereyanlarına rağmen varlığı bu gerçeği teyit eder niteliktedir.
Dil bir milletin düşünce sistemini, dünya görüşünü yansıtan tarihî bir olgudur. Milletin hayatını dilde, milletin zevkini dilde, milletin idrakini dilde teyit ve tespit etmek mümkündür. Analitik değil de sentetik yapısı ile Türkçe bu milletin kıvrak ve rasyonel düşündüğünü göstermektedir. Bu yapısıyla dilimiz bu dil ile bu dünyayı öğrenmiş yeni nesillerin de düşünce yapısını etkilemekte ve ona bu dinamizmi kazandırmaktadır. Bu sebepledir ki milletin iradesi, ifadesi, tarihi ve kültürünün bir sonucu olan Türk diline kelepçeler, bilekçeler vurulmaya çalışılmıştır. Kullanıcısının onu tam manasıyla öğrenip dinlediğini ve okuduğunu anlayan, anladığını rahatça sözlü ve yazılı anlatabilen nesiller görünürde hedeflense de bu hususta yapılanların bu ulvi hedefle uyuşmadığı müşahede edilmektedir.
Dil bir milletin bekasının güvencesi, hayatının neşesi, cemiyetinin tutkalıdır. Dile hizmet, halka hizmettir. 14. yüzyılın sonu ile 15. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı coğrafyasında yaşayan Hasan Hace de üretiminin gerek malzemesi ve gerekse üslubu ile düşünce ve gönül dünyamızı zenginleştirenlerdendir. Tasavvuf üzerine Arapça yazdığı Müzulü'ş-Şükuk ve Türkçe kaleme aldığı Süluki'l-Aşı…µn ile devrinin bir kısım hastalıklarını tedavi etmeye çalışmış; insanlara doğruyu ve iyiyi, ilmi, irfanı ve zarifliğiyle ifade etmiştir. Hasan Hace'nin Süluki'l-Aşı…un'deki yirmi ilahi yanında ayrıca otuz kadar ilahisinin de bu eserin akabinde yer aldığı görülmektedir. Taramalarımıza rağmen başka bir mecmuada veya ayrı bir eser olarak tespit edemediğimiz ilahiler, Amasya Bayezit İl Halk Kütüphanesinde 05 Ba 509 numarayla kayıtlı Mecmua'nın içinde 134a-146a varakları arasında yer almaktadır. Kütüphanelerimizdeki mecmua ve eserlerin daha sağlıklı tasnifatından sonradır ki ancak Hasan Hace'nin yeni ilahilerinin tespiti mümkün olabilir. Eldeki Mecmua'da ilahilerin bulunduğu iki yerden eksik sayfaların ve dolayısıyla eksik ilahilerin bulunması, ayrıca Hasan Hace'den bahseden kaynaklarda verilen beytin mevcut eserlerde yer almaması müellifin başkaca ilahilerinin varlığının delilidir.
Elinizdeki eserde Süluki'l-Aşı…un dışında kalan ve bu eserin akabinde yer alan dördü eksik otuz ilahinin tenkitli metni, bu metnin gramatikal dizini ve sözlüğü ile yazım özellikleri, kelime türleri, kelime yapım yolları ve işletim eklerini tasvir eden küçük bir dilbilgisi yer almaktadır. Eserin sonunda tıpkıbasım da ilgililerin dikkatine sunulmuştur.